Merhabalar!
Eğer gören varsa bir kaç gündür -belki hafta oldu ama- ses çıkmayınca bu kız yine ümidi kesti demiş olabilir ama hayır! Bu sefer biraz daha inatçıyım ki en azından haftalık bloglara devam etmek istiyorum, hehe.
Aslında son bir haftadır o kadar yoğundum ki neden işlerin bu şekilde üst üste bindiğine lanet ederek uyanıyordum her gün ki durum hala öyle ama biraz alıştık. Ailem ancak tatil moduna geçebildi ve onlarla vakit geçirmekten fazlasıyla zevk duysam da bütün yaz tatilinin paket şeklinde bir haftaya sıkışması hoş bir durum değil. Kitap okurken en nefret ettiğim şey okumam bölündüğü için kitabı yüzlerce kez açıp kapatmak zorunda kalmak. Ya da ben kitap okurken insanların benimle iletişim kurmak için çabalaması da olabilir bu. Sonuç olarak şu yoğun olduğum hafta kitap okuyamayacağım bir gerçekti. Ben de dolayısıyla izlemeye oradan da uzun zamandır ihmal ettiğim animelere yöneldim.
Çok büyük bir hata yaptım.
Nasıl kitaplarda okunacak yüzlerce kitap var krizine giriyorsam animeleri izledikçe de izlenecek yüzlerce anime var krizine giriyorum. Eh artık bu krizlerin her çeşidine alıştığım için neyse çekiyorum ve izlemeye devam ediyorum. Şu andaki tek korkum üniversite için geri döndüğümde ev değiştirdiğim için internetimin henüz kurulmamış olması. Bir süre internet erişimi olmayınca -ki muhtemelen arkadaşlarımla okul düzenine alışana kadar gidip internet başvurusunda bulunmak da olmayacak- animelere ara vereceğim. Ama tabi geleceğe göre karamsar etmek de bana saçma gelen bir diğer şey olduğu için şu an elimdeki animelere bakacağım. Ah, susuyorum artık, hehe.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama burcumun özelliklerini fazlasıyla karakteristik taşıyan bir İkizler burcuyum. İkizler burcunun en klasik özelliklerinden birisi de çabuk sıkılmaları ve buna bağlı olarak da aynı anda 3-4 kitap okuma, 3-4 film izleme veya animeler için aynı anda 3-4 anime izleme durumu.
Yeap. Şu anda Google Chrome sekmelerinde yan yana üç ayrı sekme de üç ayrı anime var. Sıkılana kadar birini izleyip diğerine devam ediyorum.
Her neyse. Animeler.
Anime denilince aklıma gelen ilk internet sitesi myanimelist.net 'tir. Site kesinlikle çok faydalı ve var mı bilmiyorum ama bence çok fazla yedeğini de aratmayan bir site. İstediğiniz anime hakkında istediğiniz bilgileri bulabilirsiniz. Puanlamaları olsun, sınıflandırmaları olsun fazlasıyla güzel. Ayrıca bir animenin sayfasına girdiğinizde mangadan mı yapıldığını, spin-off ya da başka sezonları olup olmadığını da kolayca bulabilirsiniz. Ha site ingilizce ama türkçe olarak da bu şekilde hazırlanan bir site olup olmadığını bilmiyorum. Yine de çok fazla ingilizce bilmeden de izlediğiniz animeleri, okuduğunuz mangaları listelemek için fazlasıyla güzel bir site.
Benim de her anime izlemeye başladığımda açıp en son neler yaptım ben diye hatırlamaya çalışırken hayat kurtarıcım olan site. Bu yaz açtığımda beni fazlasıyla şaşırttı çünkü en son geçen yaz giriş yapmakla birlikte lisedeki otaku ruhuma derin bir darbe indirdi. Shingeki no Kyojin'i mi yarım bırakmış olmam yoksa Baccano'yu mu yarım bırakmış olmam daha çok koydu bilemedim. Ama yarım kalmış olan Death Note ve Brotherhood da fazla koydu.-spoiler yiyince devam edememek sadece benim problemim değil ama değil mi?- Nereden başlasam kardır dedim ve en çok göze çarpan ve gerek animeciler gerekse international anlamda en çok ses getiren SnK ile devam ettim.
Fazla detaya girmeden bir şeyler söylemek gerekirse anime fazla keskin uçlu. Ya izleyip aşık olursunuz ya da bu muydu şimdi herkesin bu kadar övdüğü dersiniz ki muhtemelen popülerliğinden geliyor bu da. Popüler animelerin en büyük sıkıntısı bu zaten. Benim için sanırım biraz ikinci gruptayım. Mangakayı kesinlikle takdir ediyorum. Oluşturduğu dünya müthiş, bütün detaylarıyla düşünülmüş. Ayrıca bir çok sanatçının -yazar, mangaka, senarist...- kolay kolay yapamadığı ölümlere bol bol yer veriyor. -Sen değil George R.R. Martin- İlk yarıyı izlerken her ölümde bu da mı öldü!? diye bağırmama sebep oldu ama ikinci yarıda artık bunlarda ölmeliydi bu niye yaşıyor moduna bağladım. Ana karakter Eren'in o çocuksu güveninin defalarca parçalanması -ki genelde arkadaşlarının ölümü ile- bir süre sonra biraz klasiğe bağladı ki bu anlamda ikinci sezonun biraz daha değişik bir yol izlemesini bekliyorum. Kurgu da çok güzel ilerliyor bu arada. Yani izlediğinizde pişman olacağınızı sanmıyorum. Ama benim için izlediğim okuduğum şeylerde şu sıralar karakterler daha önde o yüzden kurgu yorumu size kalsın. İlk yarıda daha çok Eren, Mikasa ve Arwin sunulmaya çalışılmıştı ama ikinci yarıda bu üçünü o kadar görmüyoruz ya da ben öyle hissettim. Açıkçası bu hali daha güzel, hehe. Yani ana üçlü içinden daha çok Arwin'i seviyorum. Diğer iki karakter manga/anime çizgilerinde fazla klasik karakterler. Eren'in ben herkesi kurtaracağım mantığı ve Mikasa'nın Eren'e olan büyük sadakati. Karakterleri küçümsemiyorum çünkü kendi renklerini güzel yakalamışlar ama mangakanın yan karakterleri bir çok sefer bu ikiliyi geride bırakmış. Levi. Evet belki o da fazla klasik senpai ya da ana karakterin hocasını oynuyor diyebilirsiniz ama ı-ıh. Levi'yi küçümsüyorsunuz. Bir de Erwin var. Açıkçası son beş bölümde animeyi onlar için izledim diyebilirim. İkisinin de karar alırken gösterdiği tavırlar ve de birbirlerine olan "güvenleri" benim değişik bir nokta oluşturdu. Mangaka karakterler konusunda yetenekli. Belki bazen çok keskin karakterler diyebiliriz ama yine de yetenekli. Ayrıca animenin en sevdiğim özelliği sadece ana ya da yan karakterlere odaklanmaması. Figüranları oldukça güzel kullanıyor ve oluşturduğu dünyayı aslında gerçek dünyanın bir minyatürü olarak mükemmel bir şekilde kullanıyor. Bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama izledikçe görülen bir şey bu. Mangaka insanların doğasını animeye çok güzel yansıtmış ki bu yüzden animeyi sevmemi sağladı. "Müthiş" orjinal fikri ya da "eşi benzeri görülmemiş" sadistliği değil de, siz bu hayal ürünü şeylerde ne buluyorsunuz sorusunu çok güzel cevapladığı için. -cevap: gerçek dünyayı buluyoruz-
Ne buluyoruz bu hayal ürünü dünyasında sorusuna bir güzel cevap da Sword Art Online'dan geliyor. Animenin tanıtımını ilk duyduğumda ben bunu hemen izlerim! demiş ama üç yılın sonunda ancak izlemiş olmam belki biraz garip durabilir ama sonuçta izledim, hehe. Animede ilgimi çeken ilk nokta oyuncuların oyunda mahsur kalması ve online oyunun bir anda yaşam pazarına dönmesiydi. Fikir ilginçti ama izlediğimde karşılaştığım şey bu basit plottan çok daha fazlasıydı. Benim kafamda biraz daha klasik ve biraz daha aksiyonlu bir şey vardı. Yanlış anlaşılma olmasın, aksiyon var ama yalnızca aksiyon değil. SnK'nin eh işte olmasının sebebi benim beklentimi aşamaması ve bir çok farklı şeyi bir araya getirmiş olsa da benim için biraz klasik bir havada ilerlemesiydi. Ama SAO bunu kesinlikle aştı. Hani bahsetmiştik ya mangaka insanları çok iyi anlamış ve çok iyi yansıtmış diye işte SAO tam olarak böyle bir pencere. Üstelik SnK'ye göre bunu daha geniş bir pencereden yapmış çünkü anime sadece bir amaca ulaşmaya odaklanmıyor. İçinde aynı zaman slice of life diyebileceğimiz pek çok sahne var. Karakterlerin orjinalliği konusunda biraz geride kalıyor belki. Aslında bu düşüncemin sebebi Asuna. Asuna'yı seviyorum ama insanları deli gibi bahsettiği Asuna'yı biraz daha farklı bekliyordum. Arıca animenin ikinci yarısındaki değişiklik de yenilenme adına güzeldi. Biraz hızlı bir geçiş gibi gelmişti ilk önce ama ilerledikçe olması gereken buydu diyorsun çünkü anime bittiğinde her şey planlı, acelesi olmadan ve tam anlamıyla ilerlemiş olduğunu görüyorsun. Bu arada ikinci sezonu izlemediğimi de belirteyim, hehe. Biraz demlenmesi gerekiyor ama şimdi...
Koskoca yaz bunları mı izledin demeyin hemen çünkü bunlar son üç haftadır filan beni dolduruyordu. Bir de şu an izlediğim animeler var. Hani en başta bahsetmiştim ya aynı anda 3-4 anime izlemek filan...? İşte o.
Kamisama Hajimemashita: (7/10)
Japonların kami kültürünü esas konu yapmış fazlasıyla sevimli bir anime. İlk sezon bitti aslında ama ikinci sezona yeni başladığım için yorumu onun bitimine saklıyorum.
Natsume Yuujinchou II: (daha puanlamasına karar verecek kadar izlemedim)
İlk sezonu izleyeli üç yıl olmuştur ve bir türlü devam edemesem de mükemmel bir seriydi. Japonların ruh kültürüyle çok güzel yoğrulmuştu ve bölümlerin kendisine has havası izleyiciyi baya güzel yakalıyordu. Serinin ikinci sezonundan daha bir bölüm izledim ama kalan 3 ve 4. sezon için de meraktayım
Owari no Seraph: (8/10)
Beni bununla baş başa bırakın. Ağlamak istiyorum.
Shigatsu wa Kimi no Uso: (buna da yeni başladım, hehe)
Sanırım yıla ya da geçen yıla damga vuran bir seri. Ya da benim gördüğüm yorumlar fazla tutkuluydu... Ama müzik hele ki klasik müzik animelerde sevdiğim bir konu.
Nobunaga the Fool: (5/10)
İçinde bayıldığım çok fazla şeyi içeren ama bunları birleştirmek için fazla zorlayan ve üstelik karakterlerinin henüz bir derinliğe ulaşamadığını düşündüğüm bir anime. İkinci yarıya yeni geçeceğim ama şimdilik benden 5'ten fazlasını alamaz.
Ve son olarak!!
Hori-san to Miyamura-kun!!! (6/10)
Puanın düşük olduğuna bakmayın. Aslında çok sevimli. Puanın düşük olması öyle çok özel bir yanı olmamasından. Aslında sadece basit sıradan ve belki çoğu kişiye göre bir anlamı olmayan bir slice of life. Ama bugün 3. bölümü izlediğimde tadı damağımda kaldı ve en kısa zamanda mangasına başlayacağım.
Şimdilik bu kadar!




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder