Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu dizinin karakterleri %90
kafadan kontak. Yani eğer yok efendim ben sevmem öyle psikopatları diyorsanız
diziden biraz uzak kalın. Ama şunu da söyleyeyim ki diziyi izlemediğinizde
dünyayı kaçırmasanız bile bana kalırsa oldukça çok şey kaçırırsınız. *ne dedim
ben?* *hehe*
Bir de ekleyeyim daha sadece ilk sezonu yani altı bölümü
izledim.
Misfits ilk çıktığı zamanlar rastladığım ve izlesem ya ben
bunu diye kenara kaydettiğim ama ilerleyen zamanlarda gerek vakitsizlik gerekse
diğer izlenmemiş diziler ve filmler arasında kaybolan bir diziydi. Birkaç gün
önce geekyaparda görünce ve konusunu da adam akıllı okuyunca ne duruyorum ben
yahu diyip izlemeye başladım. Açıkçası ne kadar suyu çıkarsa çıksın ben süper
güç işini seviyorum. Hatta normal insanların aniden süper güçlerinin olması
işini seviyorum. Evet bütün üçüncü sınıf kitap/film/dizilerde bu var ama çok
vasat olmadıkça açıp izlerim ben. Misfits’de de beni ilk bu çekti. Zira “kahraman”
olmayan baş kahramanlarımızda tam olarak bu durum söz konusu.
Misfit İngilizcede uygunsuzluk, uyumlu olmayan kimse ya da
uyumsuz gibi anlamlara denk geliyor. Bir nevi toplumdan dışlanmış kişiler ki
başroldeki beş kahramanında tek kelimeyle özetleri bu. Farklı suçlardan dolayı
toplum hizmeti görevi alan beş genç toplum merkezine geliyor ve olaylar daha
ilk gününde başlıyor. Aniden gökten buz kütleleri yağıyor ve ne olduğu
anlaşılmaz bir fırtına bu beş gençte garip bir etki bırakıyor. Başrollerimizin garip
güçleri ortaya çıkıyor. En başta tabi ki bu durumun farkında değiller ama
bölümler ilerledikçe hepsi kendi gücünü keşfediyor.
Konu bana başta biraz vasat gelmişti. Tamam, Misfits fikri
ilginç. Yani birkaç genç al hepsinin uyuşturucu/seks/küfür problemleri olsun,
ha bir de ellerine süper güç ver oldu bu iş! Özeti bana biraz bunu anımsattı
ama dizinin öne çıkan yönü karakterleri zaten. En başında dedim ya karakterler
kafadan kontak diye. Beş gencin de kendince problemleri var ki genel olarak
baktığınızda bir dizinin ana karakteri olmaktan çok uzak hepsi. Zeki oldukları
söylenemez, görsel olarak baktığınızda Vampire Diaries gibi dizilerin yanında
öne çıktığı söylenemez *ki hemen hemen aynı dönemler*, kendilerince bir
kahramanlıkları olsa da çoğu zaman sizi çileden çıkarıyorlar, bizim alıştığımız
bir iyilik anlayışı yok. Yani karman çorman bir şeyler. Ben genelde iyi
karakter kötü karakter ayrımını net yapan birisiydim *fazla yüzeysel ama işte
çocukluktan kalan bir alışkanlık* ve dizilerin başında kendime bir karakter
seçip “biaslanırdım” *böyle bir kelime var mı ki?* Bu yüzden bu diziyi izlemek
fazla sinir bozucuydu başta benim için. Nathan kıvırcık saçlarıyla göze ilk
çarpan ama kişiliği cidden sinir bozucu. Curtis… fazla hanım evladı ve bir
garip. Alisha… tam bir sürtük. Kelly dürüst olmak gerekirse biraz aptal en
başlarda. Simon… sizi kendine acındırsa da en psikopatının o olduğunu
anlıyorsunuz. *yüzeysel değerlendirmeler yaparım diye uyardım!*
Ama dedim ya dizinin en iyi yanı karakterler diye. Karakterler
cidden çok güzel yansıtılmış. Hikayelerini yavaş yavaş keşfediyorsunuz. Verdikleri
tepkileri yavaşça değerlendiriyorsunuz. Ki daha ilk sezonda bahsedilmese de
güçleri ve karakterler arasındaki ilgiyi düşününce daha da bir
etkileniyorsunuz.
Ki işin en ilginç yanı: karakterler basite indirgendiğinde
yolunu bulmaya çalışan bir avuç genç. Daha fazlası değil. İlk sezon altı
bölümden oluşuyor ve altı bölüm boyunca izlediğiniz şey bu; hatalarıyla ve dibe
vurmalarıyla beraber kendince hayatta ilerlemeye çalışan birkaç genç.
Hepsinin kendi hikayesi var ve hepsi de kendilerince doğru
olanı yapmaya çalışıyor. Hepsinin savaştığı kendi şeytanları ve hepsi de mümkün
olduğunca savaşı kazanmak için çabalıyor. Toplumun değerlerini yargılayıp buna
göre kendi değerlerini oluşturuyor ve buna sahip çıkıyor. Klasik bir şey ama
belki de yaşarken yapmaya çalıştığımız şey bu olduğu için dizi bu kadar beni
sardı.
Kurgu ne sizi içine alıp götürüyor uzak diyarlara ne de sizi
sıkıyor. Dedim ya karakterler güçlerini buluyor ha işte siz de bu sırada
karakterleri buluyorsunuz. Ayrıca her sezon 6-7 bölümden oluştuğu içinde
çerezlik bir dizi. Tek oturuşta bir sezonu rahatlıkla bitirebilirsiniz. Tek bir
nokta var ki geekyaparda okuduğum kadarıyla dizinin ilk üç sezonunda olan “orijinal”
kadro sonrasında devam etmiyor ve bir çok benzeri örnekte olduğu gibi devamı
tutmuyor ve dördüncü beşinci sezonda fanlar tarafından çok tutulmuyor. Ben şimdilik
ilk üç sezonu izlemeyi düşünüyorum ve olur da zamanım olursa kalan iki sezonu
da bitiririm ama son iki sezon çok da önerilen bir şey değil, haberiniz olsun.
Karakterleri tek tek açıklamak isterdim ama şu anda üşendim.
*hehe* Ki ne desem spoiler olur. Gerisi size kalmış yani.
Bir de bundan bahsetmezsem olmaz. Dizinin müzikleri. İlk sezon
bu konuda çok başarılıydı. İngiliz dizisi oldğu için daha çok İngiliz sanatçılar
var ama birçok dalda olmak üzere anladığım kadarıyla daha çok indie tarzda
şarkılar seçmişler ki bölümlerle anahtar kilit gibi uyumluydu çoğu şarkı. Sanırım
ilk bölümdeydi Florence the Machine’ın You’ve Got the Love’ı duydum ve gözlerim
sonuna kadar açıldı. *belki bana öyle geliyor ama Florence öyle kolay kolay
dizilerde duyulmuyor, yani sanırım* Şimdiden ilk sezondaki bütün şarkıları
dinleme listeme aldım bile.
İzleyin yani. Özet bu. Azıcık gülersiniz, azıcık sinir
olursunuz, yer yer korkarsınız *öyle korkunç bir şey değil de ne olacak şimdi
bunlara diye*
Diyaloglar çok eğlenceliydi bu arada. Nathan’ın ortada şebek
bir pislik olarak dolaşması ve her muhabbetin içine dalması kimi zaman sinir
bozucu olsa da çoğu zaman kahkaha attırıcıydı. Eh, bu karalamayı da Nathan’dan
alıntıyla bitirelim. *Spirderman alıntısından değil, direk kendi sözleriyle*
“If you could just see yourselves! It breaks my heart. You're
wearing cardigans! We had it all. We fucked up bigger and better than any
generation that came before us. We were so beautiful!”
“Bir kendinizi görebilseniz! Kalbimi kırıyor. Hırka giyiyorsunuz!
Her şeye sahiptik. Bizden önce gelen her nesilden daha fazla ve daha iyi içine
ettik. O kadar güzeldik ki!”
*sözler yarım kaldı biraz ama ilk sezonun sonunda bu sözlerin
ne kadar güzel olduğunu kolayca görüyorsunuz*
Son bir uyarı: Dizide bolca argo, vahşet, seks, uyuşturucu görüyorsunuz. Her an sahnede çıplak insanlar yok ama kimilerini rahatsız etmek için yeterince de var.
Dizi bonusu: Birbirinden ilginç İngiliz aksanları. İzleyin,
dinleyin, kulağınız açılsın.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder