15 Ağustos 2016 Pazartesi

Misfits "We were so beautiful!"




Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu dizinin karakterleri %90 kafadan kontak. Yani eğer yok efendim ben sevmem öyle psikopatları diyorsanız diziden biraz uzak kalın. Ama şunu da söyleyeyim ki diziyi izlemediğinizde dünyayı kaçırmasanız bile bana kalırsa oldukça çok şey kaçırırsınız. *ne dedim ben?* *hehe*

Bir de ekleyeyim daha sadece ilk sezonu yani altı bölümü izledim.

Misfits ilk çıktığı zamanlar rastladığım ve izlesem ya ben bunu diye kenara kaydettiğim ama ilerleyen zamanlarda gerek vakitsizlik gerekse diğer izlenmemiş diziler ve filmler arasında kaybolan bir diziydi. Birkaç gün önce geekyaparda görünce ve konusunu da adam akıllı okuyunca ne duruyorum ben yahu diyip izlemeye başladım. Açıkçası ne kadar suyu çıkarsa çıksın ben süper güç işini seviyorum. Hatta normal insanların aniden süper güçlerinin olması işini seviyorum. Evet bütün üçüncü sınıf kitap/film/dizilerde bu var ama çok vasat olmadıkça açıp izlerim ben. Misfits’de de beni ilk bu çekti. Zira “kahraman” olmayan baş kahramanlarımızda tam olarak bu durum söz konusu.
Misfit İngilizcede uygunsuzluk, uyumlu olmayan kimse ya da uyumsuz gibi anlamlara denk geliyor. Bir nevi toplumdan dışlanmış kişiler ki başroldeki beş kahramanında tek kelimeyle özetleri bu. Farklı suçlardan dolayı toplum hizmeti görevi alan beş genç toplum merkezine geliyor ve olaylar daha ilk gününde başlıyor. Aniden gökten buz kütleleri yağıyor ve ne olduğu anlaşılmaz bir fırtına bu beş gençte garip bir etki bırakıyor. Başrollerimizin garip güçleri ortaya çıkıyor. En başta tabi ki bu durumun farkında değiller ama bölümler ilerledikçe hepsi kendi gücünü keşfediyor.

Konu bana başta biraz vasat gelmişti. Tamam, Misfits fikri ilginç. Yani birkaç genç al hepsinin uyuşturucu/seks/küfür problemleri olsun, ha bir de ellerine süper güç ver oldu bu iş! Özeti bana biraz bunu anımsattı ama dizinin öne çıkan yönü karakterleri zaten. En başında dedim ya karakterler kafadan kontak diye. Beş gencin de kendince problemleri var ki genel olarak baktığınızda bir dizinin ana karakteri olmaktan çok uzak hepsi. Zeki oldukları söylenemez, görsel olarak baktığınızda Vampire Diaries gibi dizilerin yanında öne çıktığı söylenemez *ki hemen hemen aynı dönemler*, kendilerince bir kahramanlıkları olsa da çoğu zaman sizi çileden çıkarıyorlar, bizim alıştığımız bir iyilik anlayışı yok. Yani karman çorman bir şeyler. Ben genelde iyi karakter kötü karakter ayrımını net yapan birisiydim *fazla yüzeysel ama işte çocukluktan kalan bir alışkanlık* ve dizilerin başında kendime bir karakter seçip “biaslanırdım” *böyle bir kelime var mı ki?* Bu yüzden bu diziyi izlemek fazla sinir bozucuydu başta benim için. Nathan kıvırcık saçlarıyla göze ilk çarpan ama kişiliği cidden sinir bozucu. Curtis… fazla hanım evladı ve bir garip. Alisha… tam bir sürtük. Kelly dürüst olmak gerekirse biraz aptal en başlarda. Simon… sizi kendine acındırsa da en psikopatının o olduğunu anlıyorsunuz. *yüzeysel değerlendirmeler yaparım diye uyardım!*

Ama dedim ya dizinin en iyi yanı karakterler diye. Karakterler cidden çok güzel yansıtılmış. Hikayelerini yavaş yavaş keşfediyorsunuz. Verdikleri tepkileri yavaşça değerlendiriyorsunuz. Ki daha ilk sezonda bahsedilmese de güçleri ve karakterler arasındaki ilgiyi düşününce daha da bir etkileniyorsunuz.







Ki işin en ilginç yanı: karakterler basite indirgendiğinde yolunu bulmaya çalışan bir avuç genç. Daha fazlası değil. İlk sezon altı bölümden oluşuyor ve altı bölüm boyunca izlediğiniz şey bu; hatalarıyla ve dibe vurmalarıyla beraber kendince hayatta ilerlemeye çalışan birkaç genç.

Hepsinin kendi hikayesi var ve hepsi de kendilerince doğru olanı yapmaya çalışıyor. Hepsinin savaştığı kendi şeytanları ve hepsi de mümkün olduğunca savaşı kazanmak için çabalıyor. Toplumun değerlerini yargılayıp buna göre kendi değerlerini oluşturuyor ve buna sahip çıkıyor. Klasik bir şey ama belki de yaşarken yapmaya çalıştığımız şey bu olduğu için dizi bu kadar beni sardı.

Kurgu ne sizi içine alıp götürüyor uzak diyarlara ne de sizi sıkıyor. Dedim ya karakterler güçlerini buluyor ha işte siz de bu sırada karakterleri buluyorsunuz. Ayrıca her sezon 6-7 bölümden oluştuğu içinde çerezlik bir dizi. Tek oturuşta bir sezonu rahatlıkla bitirebilirsiniz. Tek bir nokta var ki geekyaparda okuduğum kadarıyla dizinin ilk üç sezonunda olan “orijinal” kadro sonrasında devam etmiyor ve bir çok benzeri örnekte olduğu gibi devamı tutmuyor ve dördüncü beşinci sezonda fanlar tarafından çok tutulmuyor. Ben şimdilik ilk üç sezonu izlemeyi düşünüyorum ve olur da zamanım olursa kalan iki sezonu da bitiririm ama son iki sezon çok da önerilen bir şey değil, haberiniz olsun.

Karakterleri tek tek açıklamak isterdim ama şu anda üşendim. *hehe* Ki ne desem spoiler olur. Gerisi size kalmış yani.

Bir de bundan bahsetmezsem olmaz. Dizinin müzikleri. İlk sezon bu konuda çok başarılıydı. İngiliz dizisi oldğu için daha çok İngiliz sanatçılar var ama birçok dalda olmak üzere anladığım kadarıyla daha çok indie tarzda şarkılar seçmişler ki bölümlerle anahtar kilit gibi uyumluydu çoğu şarkı. Sanırım ilk bölümdeydi Florence the Machine’ın You’ve Got the Love’ı duydum ve gözlerim sonuna kadar açıldı. *belki bana öyle geliyor ama Florence öyle kolay kolay dizilerde duyulmuyor, yani sanırım* Şimdiden ilk sezondaki bütün şarkıları dinleme listeme aldım bile.

İzleyin yani. Özet bu. Azıcık gülersiniz, azıcık sinir olursunuz, yer yer korkarsınız *öyle korkunç bir şey değil de ne olacak şimdi bunlara diye*

Diyaloglar çok eğlenceliydi bu arada. Nathan’ın ortada şebek bir pislik olarak dolaşması ve her muhabbetin içine dalması kimi zaman sinir bozucu olsa da çoğu zaman kahkaha attırıcıydı. Eh, bu karalamayı da Nathan’dan alıntıyla bitirelim. *Spirderman alıntısından değil, direk kendi sözleriyle*

“If you could just see yourselves! It breaks my heart. You're wearing cardigans! We had it all. We fucked up bigger and better than any generation that came before us. We were so beautiful!”

“Bir kendinizi görebilseniz! Kalbimi kırıyor. Hırka giyiyorsunuz! Her şeye sahiptik. Bizden önce gelen her nesilden daha fazla ve daha iyi içine ettik. O kadar güzeldik ki!”





*sözler yarım kaldı biraz ama ilk sezonun sonunda bu sözlerin ne kadar güzel olduğunu kolayca görüyorsunuz*

Son bir uyarı: Dizide bolca argo, vahşet, seks, uyuşturucu görüyorsunuz. Her an sahnede çıplak insanlar yok ama kimilerini rahatsız etmek için yeterince de var.



Dizi bonusu: Birbirinden ilginç İngiliz aksanları. İzleyin, dinleyin, kulağınız açılsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder