24 Kasım 2013 Pazar

K.Ö.S.'den Muzdarip bir Tıp Öğrencisi




K.Ö.S...
Uzun uzun açacak olursak Komite Öncesi Sendromu...
Huzursuz geçen saatler, ders çalışmaya yönelmek için yapılan bin bir türlü şaklabanlık... Aile ve memleket hele de ev -hani o daha önce beğenmediğin odan var ya işte özellikle o- özleminin tavan yaptığı... Bilgisayarda oyalanmak için bulunan konu başlıklarının normal tatil zamanlarındakine göre en az üç kat uzadığı... Yıllardır başlamak için uğraştığın ama canın sıkıldığı için başlayamadığın sezonluk dizilerin göze daha bir alımlı geldiği... Ders notlarınınsa bir o kadar mide bulandırıcı geldiği bir dönem. Her ne kadar semptomlar daha da uzasa da şimdilik bu kadarı genel klinik tablonun izahı için yeterli.

Bir de dipnot düşmek gerekir ki sendrom genel olarak kişiye spesifik semptomlarıyla bilinir. Mesela bazı hastalar kendilerini tamamen notlarına adarken bazıları ise kendisini tamamen sosyal dünyaya adar.

Her neyse işte.

Tam da böyle bir ruh hali içindeyim işte. İnsanlardan tiksiniyorum çünkü etrafımdaki her bir insan bana ders çalışmam gerektiğini zibilyon kere hatırlatmaktan sadist bir zevk alıyor. Okuldan bahsetmiyorum bile... Klinik hocaları gider, patocular gelir üstüne bir de farmocular tuzu biberi atar gider.

Ve bir de o vicdan denilen küçük şey yok mu... Ders çalışmadığın her dakika sana işkence yapmaktan, tutup kalbinin o koroner damarlarını sağa sola çekere sonuna kadar germekten ve zedelemekten garip bir zevk alır.

Daha da uzatılırdı ama nedense yazıyı yazmak bile gözümde bir anda değerini kaybetti. -Neden başlamıştım ki ben buna?

Sonuç olarak bu bünye mutsuz. Kulaklığını kulağına takıp Anathema'dan A Fine Day To Exit açıp gecenin bir yarısı şehrinin kalabalık caddesinde ağlayarak dolaşacak kadar mutsuz...

-İşe yarıyor cidden insan en azından rahatlıyor xD-

Ama her KÖS'ün sonunda bir de KSS mutluluğu vardır ki... Belki daha kısa ama çok daha dolu dolu...

Saçmalamamı -ilk yazıda uyarmıştım!- her tıpçının kült filmi kabul etmesi gereken ve yeni adaylara şiddetle tavsiye ettiğim bir filmden alıntıyla bitiriyorum. Evet kavrama gücümüz artıyor ama bu da KÖS'ün tek iyi yanı zaten...

"Komite haftalarında tıp öğrencisinin sayısal zekası bir kaç kat artarken duygusal zekası da aynı oranda düşer. Aniden ağlamaya ve gülmeye başlar..."

-TIP 1 2 3

-öyle bir şeydi işte bu cümle ama tam doğru olmadı sanki xD-

23 Kasım 2013 Cumartesi

OH NO! I did it again! And again...




Somewhere life is good and things go as they should
It's hard to find but thats alright
Searching for the way, push harder everyday
It's deep inside that shining light
But I'm scarred by barriers placed in my path, I'm scathed


This ride that takes me through life
Leads me into darkness but emerges into light
No one can ever slow me down, I'll stay unbound



Gecenin üçü olmuş ve ben oturmuş bir blog açıyorum, üstüne üstlük bir de ilk yazısını yazıyorum... Yok benden adam olmaz kardeş. Ama şimdi düşünüyorum da daha önceki blog açma ve yazma çabalarımın içinde en başarılı olanı bu gibi duruyor. Diğer bloglarıma kim bilir ne oldu bilmiyorum ama devam etse etse bu blog (yani sınav haftasında gecenin üçünde bilgisayar başında sabahlarken açtığım bu blog) devam eder yayın hayatına.

He tabi şu da var. Bütün bunların sebebi de sevgili Arian'dır. Kendisi büyük ihtimal şu anda uyuyor ve bir kaç saat içinde benden nasıl bu kadar çok hakaret aldığını da merak edecektir sabah -hani belki bir ihtimal merak eder- ama kesinlikle gaza gelip de bu  yazıyı yazmamda onun etkisi var. Gerçi bu blog devam eder ya da etmez o bile belli değil ama olsun yine de işte ne olacaksa olsun bütün suç Arian'ın xD

Bu arada bloga sevdiğim bir resim ve bayıldığım bir şarkı (Avenged Sevenfold- Unbound (The Wild Ride). Fark etmişsinizdir ki başlığımda oradan çalıntı alıntı) ile başlamayı uygun buldum. İkisi de biraz bu blogun içeriğinde neler olabileceği hakkında bilgi vermiş bulunuyor. Yani ne olacak? Hayal gücü ve hayattan bağımsız her şey. Hani olur ya her şey çok hızlanmıştır ve artık ipler sizin parmaklarınızdan kayar... Hani olur ya her şeyi bırakıp yerin dibine mümkünse dünyanın çekirdeğine gömülmek istersiniz... İşte benim gömüleceğim yer burası olacak...

Hikaye, deneme, eleştiri, fikir, müzik, film, dizi, okul hayatı -en sıkıcısı da bu olur ha xD- aklınıza ne gelirse bulursunuz her halde... Bunalınca konuşmaktansa yazmayı tercih eden bir bireyim ve sanırım gerçek hayatın etiketlerine takılmadan konuşacağım yer olacak burası.

Şimdi ister korkak diyin ister başka bir şey... Tek diyeceğim... Sevgili Arian'ın da değimiyle eğer bana saçma sapan karşılık verecekseniz -fikirlere ve tartışmalara sonuna kadar açık olmakla beraber saçmalamalara kapalıyım- defolup gidin dostlar...

Lenore is out.
For now...